22 Eylül 2013 Pazar

Frig Yolu Yürüyüşü 5.Gün



19 Eylül 2013 Perşembe.. Saat 07.00 de keyifle uyanıyoruz. Dün gece hava biraz soğuktu; gecenin bir saatinde bir yaban domuzu ve bir de baykuş uzun uzun bağırıp hafiften tedirgin etti bizi ama sabaha karşı hepimiz tekrar uykuya daldık.

Uyandığımızda hava yine kapalı ama bulutlar dağılıp güneş çıkacak gibi görünüyor. Yerler sırıl sıklam, çadırlar tamamen ıslanmış durumda (yağmur geçirmiyorlar ama içerideki ve dışarıdaki hava sıcaklığı farkı nedeniyle oluşan nem, dış katmanları ıslatıyor) ama güneş çıkar çıkmaz 10 dakikada kupkuru olurlar. 

Önce kahvaltı yapalım deyip hazırlıklara başlıyoruz. Bu arada da uyku tulumu ve matları kaldırıp çadırların içlerini boşaltıyoruz. Kahvaltımız bittiğinde güneş çadırları tamamen kurutmuş durumda ve saat 08.30 gibi herşeyimiz toparlanmış yola çıkmaya hazırız.

İşaretler kamp alanımızın sağında kayaların üzerinde yeralıyor; derenin bir sağına bir soluna geçerek vadinin sonuna kadar ilerliyoruz. Yaklaşık 2-3 km sonra bir yerleşim alanına geliyoruz ama evlerin tamamı harap durumda; adeta terkedilmiş bir köy görünümü var. Frig Yolu tabelalarının olduğu noktaya doğru ilerliyoruz "İkizoluk 9 km" yazıyor.  Bir anda arkamızda bir ses duyup irkiliyoruz. Arkamızdaki harap evin penceresinde oldukça yaşlı bir amca var ve "buyrun çay içelim" diye sesleniyor. Yolumuz uzun deyip teşekkür ediyoruz ve yine kısaca "biz kimiz nereden gelip nereye gidiyoruz" sohbeti yaptıktan sonra yola koyuluyoruz.

Bugün amacımız İkizoluk'u geçip Salihler Köyü'ne varmak ve oradan da Afyon-Kütahya Karayolu'na ulaşıp Eskişehir'de bizi bekleyen Cihan'a gitmek. Bugün yürüyüşümüzün ilk bölümünün son günü. Yarın sabah yola çıkıp başlangıç noktamız olan Kütahya Yenice Çiftlik'e gidip arabamızı aldıktan sonra Burhaniye Anakamp'a dönmek istiyoruz.

Zahran Vadisi-İkizoluk yolu oldukça sık çalılardan ve dere geçişlerinden oluşan uzunca bir orman yolu. Oldukça düzgün denebilir sadece İkizoluk Köyü'ne gelirken uzunca bir rampa var sonrasında tekrar düzlüğe çıkılıyor. 

İşaretler İkizoluk'a yaklaşık 1 km kala sola dönüyor ve Frig Yolu tabelası da tam bura yeralıyor; "Salihler 7 km". Buradan sonrası kısa bir süre düzgün, ancak hemen sonra sürülü tarlalarla beraber işaretler tamamen kayboluyor. Yürüyüşümüzün en uzun ve en sıkıcı diyebileceğimiz 7 km'si İkizoluk-Salihler arasıdır. Burası her birimizin farklı yöne dağılarak ve çoğu zaman birbirimizi duyamayacak kadar uzaklaşarak işaret aramak zorunda kaldığımız bir bölge. Mutlaka yeniden işaretleme yapılması lazım. 

Sonuç olarak gün bitmeden, karanlık bastırmadan Salihler'i bulabildik ama 7 km'yi gidiş gelişler, geri dönüşler ve uzun süreli aramalar neticesinde 17 km gibi yürümek zorunda kaldık. "Salihler 7 km" tabelasına bakıp bizim gibi İkizoluk'tan yiyecek temin etmeyenler, gps ve haritası olmayanlar,yolu bulamayıp, yakın bir yerleşim yerine ulaşamayıp, doğada aç susuz gecelemek zorunda kalabilirler. Çünkü yolda ne su var, ne bir yerleşim yeri var, ne de bir insan.

Salihler-Kırka yolu 7 km; burayı Salihler'deki gezici manav Mehmet Abi'nin kamyoneti sayesinde kolayca geçtik ve Afyon-Eskişehir Karayolu'na çıkıp ilk otobüsle Eskişehir'e kapağı attık. Bir sonraki etabımız kaldığımız köy olan Salihler'den başlayıp Yazılıkaya'ya doğru devam edecek. 























Frig Yolu Yürüyüşü 4.Gün


18 Eylül 2013 Çarşamba.. Sabah her gün olduğu gibi erkenken uyanıyoruz; saat 07.30.. Bugünkü hedefimiz Yumaklı'dan Lütfiye'ye ve oradan da Sandıközü üzerinden Zahran Vadisi'ne ulaşmak.

Kahvaltının ardından asfaltta devam eden izleri takip ederek Yumaklı'ya varıyoruz. Yumaklı'da etrafta kimse görünmüyor. Ya kimse yok ya da herkes evinde, dışarıda kimse dolaşmıyor. Köyün girişindeki çeşmeden sularımızı doldurup, köyün içinden devam eden izleri takip ederek orman yoluna doğru yokuş yukarı ilerliyoruz.

Yumaklı-Lütfiye 6 km; yukarıda yol ikiye ayrılıyor ve izler kısa süreliğine yine kayboluyor. Soldan, dere boyundan ilerliyoruz. Lütfiye yolu diğerleriyle karşılaştırıldığında biraz çıkış sayılabilir; yer yer dik sayılabilecek tırmanışlar var.

Köyün girişinde bizi Mustafa Abi karşılıyor. Aslen Bulgaristan göçmeni olup Kütahya'da oturan ama burada bir yayla evi olan Mustafa Abi bizi çaya davet ediyor. Evde Emine Abla'yla karşılaşıyoruz; her ikisi de dünya iyisi.. Bize tarhana, ev ekmeği, salatalık, domates veriyorlar, çay demliyorlar. Hemen hemen 1 saat kadar oradan buradan, çocuklardan, memleketten, çevreden sohbet ediyoruz; son derece aydın insanlar. Hatıra fotoğrafı çektirip tekrar yola koyulmak üzere kalktığımızda bizi kapıya kadar geçirip hayır dualarıyla uğurluyorlar.

Lütfiye-Sandıközü yolu 3 km; hemen hemen tamamı stablize ve işaretler yol boyu devam ediyor; şarkılar türküler eşliğinde 3 km'yi çabucak alıyoruz. Buradan Zahran Vadisi 9 km. İşaretler Sandıközü Köyü'nün içinden geçip vadiye doğru ilerliyor. 

Köyün girişinde soldaki evin camında bir karı-koca görüyoruz; camdan bize bakıyor ve seslenmek üzere yakınlaşmamızı bekliyor gibiler. Yakına geldiğimizde önce "kimsiniz nereden gelip nereye gidiyorsunuz" sohbeti yapıyoruz. Bakkal var mı diye soruyoruz "buralarda bakkal olmaz gezici arabalar geliyor ama bir ihtiyaç varsa verelim" diyorlar. Son derece güler yüzlü ve sıcak kanlı insanlar. Biraz bulgur veya makarna istiyoruz. Abla hemen koşup 2 paket makarna ve 1 torba da bulgur getiriyor.  "İkisinden birini alalım" diyoruz ama kesinlikle izin vermiyorlar; zorla makarnanın birini bırakıyoruz ve bulgurla diğerini mecburen çantamıza atıyoruz. Tekrar yola koyulduğumuzda yine ormanın içine dalıyoruz, derelerden geçiyoruz ve hafif tırmanışlarla akşam üzerini biraz geçe Zahran Vadisi'ne ulaşıyoruz. Sağlı sollu büyük mağaraların olduğu dev kayalıklardan oluşan bu vadi gerçekten büyüleyici.

Vadide ilerlerken havanın kararmaya ve soğumaya başladığını farkediyoruz. Hala bir çeşmeye rastlamadık; içmek için yeterli suyumuz var ama yemek yapmaya yetmez. Bu durumda kalan konserveler (barbunya ve ton balığı) yanında Emine Abla'nın ev ekmeğinden başka şansımız yok. Dere benzeri bir suyun kenarında durup, kavak ağaçlarının altında kamp atmaya karar veriyoruz. Ancak her yer sinek, üstelik son derece rahatsız edici şekilde ısırıyorlar.

Genelde yağmur yağacağı zaman kara sineklerin ısırdığı söylenir; "gökyüzü pırıl pırıl ve yağmur falan yokken bu sinekler neden ısırıyorlar" diyoruz. Ancak çadırlarımıza girdikten yarım sonra bastıran yağmur sorumuzun cevabını vermiş oluyor ve bir defa daha büyüklerimizin boş konuşmadığını ispatıyla anlamış oluyoruz:) 

Neyse buradan tek kurtuluş ateş tabii! "Ateş yakarsak sinekler yaklaşmaz" deyip elbirliğiyle etraftan çalı çırpı ve kuru yaprak toplayıp yakıyoruz. Gerçekten işe yarıyor ve yemeğimizi yiyip uykumuz gelene kadar çekirdek çitlerken sinekten yana hiç bir sorun yaşamıyoruz. Gökyüzünde tabak gibi dolunay, ateşimiz çıtır çıtır kıvılcımlarla yanarken son derece mutluyuz. Şarkılar söylüyoruz, videolar çekiyoruz, bir günü daha geride bırakmış durumdayız ve artık ne ağrı ne sızı ne de çantaların eksilmeyip her gün artan ağırlığından şikayet var. Her şey hoş, her şey son derece keyifli:) 

























Frig Yolu Yürüyüşü 3.Gün


17 Eylül 2013 Salı.. Sabah saat 07.00 gibi iyice dinlenmiş olarak uyanıyoruz. Hava kapalı ve rüzgar var. Gece yattıktan hemen sonra çiselemeye başlayıp 15 dakika içinde hızlanan yağmur sabah yine hafiften yokladı. Bulutlar epeyce alçak ama rüzgar da olduğundan belki de indirmeden uzaklaşırlar diye düşünüyoruz.

Çeşmenin sırtındaki kuytudan yararlanıp çabucak çayımızı demliyor ve kahvaltımızı yapıyoruz. Hala yeterince erzağımız mevcut; yumurtamız bile var hem de tam kayısı pişmiş:) Kaynamaya başladıktan itibaren 110 sayıyoruz; hiç şaşmaz!! 

Sökmen Köyü civarı Frig Vadisi'nin en güzel köşelerinden biri. Her yerde peri bacaları benzeri kaya oluşumları, mağaralar var. İnli Köyü Sökmen'den 5 km uzaklıkta ve izler mağaraların hemen yanından başlıyor. Kısa bir süre asfalttan devam edip sonrasında tepeye doğru saran kırmızı beyaz çizgiler, İnli Köyü'ne kadar sırt rotasında hemen hemen karayoluna paralel sürüyor. 

İnli bir alevi köyü; evler gayet bakımlı ve temiz, insanlar güler yüzlü. Bizi karşılayan Halil Abi köyün azalarından biri. "Ocakta yemeğinizi, çayınızı pişirin, oturun dinlenin, içeride herşey var" diyerek bize kahveyi açıyor. Kahvehane aynı zamanda muhtarlıkmış; masalar tertemiz, duvarlarda takvimler, bilgilendirici haberler, haritalar.. 

Ocağın bir gözünde bulgur pilavımızı pişirip diğerinde de çayımızı demleyip 1-1,5 saat kadar öğle molası verdik. Köyün sakinleriyle sohbet edip hep beraber çay içtikten sonra tekrar yola koyulmak üzere sularımızı tazeledik. İnli'de Türkmensu dolum tesisleri var; köyde genelde yaşlılar kalmış gençler çalışmak için hep Eskişehir veya Kütahya'ya gitmişler. Kalanların tamamı da bu su fabrikasında çalışıyormuş. 

Çizgiler köyün içinden devam edip fabrikanın önünden geçerek Yumaklı'ya doğru gidiyor. İnli-Yumaklı arası 10 km. Yolda tatlı iniş çıkışlar var ama genelde düzgün sayılabilir; her 3-4 km'de bir çeşme görüyoruz; çeşmelerin suları temiz ve genelde bol. Yol boyu sağlı sollu yemyeşil ormanla kaplı; sonbahar dolayısıyla yeşillerin arasında sarılar, turuncular ve yeşilin farklı tonları var.

Yumaklı'ya 1 km kadar kala hava kararmaya başlıyor. Zaten sabahtan beri bulutlar peşimizi bırakmıyor; yağmıyor ama açmıyor da! Yolda gördüğümüz bir çoban az ilerde sağda bir çeşme ve düzgün sayılabilecek bir kamp alanı olduğunu söylüyor, burada konaklamaya karar veriyoruz.